-
1 fena değil
непло́хо -
2 fena
ду́рно* * *1.плохо́й, скве́рный2.fena hava — плоха́я пого́да
пло́хо, скве́рно3.fena korkmak — си́льно испуга́ться
плохо́еfenaya yormak — а) истолкова́ть в плохо́м смы́сле; б) истолкова́ть к плохо́му
••fena gelmeyince iyiliğin kadri bilinmez — посл. не позна́в плохо́го, не оце́нишь хоро́шего
- fena etmek - fenasına gitmekfena haber tez duyulur — посл. плохи́е ве́сти не стоя́т на ме́сте
- fena gözle bakmak
- fena olmak
- fenaya sarmak
- fena yapmak
- yerine vurmak -
3 órası
- nı1) то ме́стоórası hiç de fena değil — там совсе́м непло́хо
órası neresi? — а) э́то что? ( вопрос по телефону снявшему трубку); б) како́е э́то ме́сто? ( уточняющий вопрос собеседнику)
órasını görmedim — я не ви́дел тех мест
órası Izmir değil mi? — там Изми́р, не так ли?
órası evin olduğunu bilmiyordu — он не знал, что э́то твой дом
órasını sel basmış — там наводне́ние
odanın órasına burasına yerleştirilmiş kutular — коро́бки, раста́вленные по ко́мнате там и сям
órası ülkenin en güzel yerlerinden biridir — э́то ме́сто одно́ из краси́вейших мест стра́ны
2) э́та / та сторона́ дела́, э́то / то обстоя́тельствоórasını Allah bilir — э́то изве́стно одному́ Бо́гу
órasını bilmem — я э́того не зна́ю
işin órasını kurcalamayın — вы не затра́гиваете э́ту сто́рону де́ла
••- burası benim dolaşmak / gezmek
- órası öyle -
4 haricen
а1.вне́шне, снаружи́; с вне́шней стороны́; извне́; внеevin haricen görünüşü fena değil — вне́шний вид до́ма неплохо́й
2.фарм. нару́жное -
5 görünüşe göre
= görünüşüne göre по [вне́шнему] ви́ду; с ви́дуgörünüşüne göre fakir bir adama benziyor — а) с ви́ду он похо́ж на бедняка́; б) су́дя по всему́; по-ви́димому
görünüşe göre fena bir adam değil — су́дя по всему́, он неплохо́й челове́к
-
6 sarfınazar
- denза исключением; кроме, помимоsarfınazar etmek — оставлять без внимания, не принимать во внимание
bu ufak tefek kusurlardan sarfınazar edilirse, fena adam değil — если не обращать внимания на эти мелкие недостатки, то он неплохой человек
См. также в других словарях:
fena değil (veya sayılmaz) — oldukça iyi … Çağatay Osmanlı Sözlük
Litotes — In rhetoric, litotes ( /ˈlaɪt … Wikipedia
eh — ünl. 1) Olur, peki veya fena değil anlamlarında kullanılan bir söz Eh! Bize gerekli olan da o; bütçemizi doğrultur, pansiyoner olmaktan vazgeçeriz. A. İlhan 2) Bezginlik anlatan bir söz Eh, dün geceki kafayla bu kadarı olacaktı elbet! N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
saraylı — sf. Osmanlı İmparatorluğu nda padişah sarayında bulunmuş olan (kadın) Fena değil, saraya gidecek, saraylı olacak. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
iç güveyisinden hâllice — şaka nasılsın sorusuna eh işte, fena değil anlamında verilen karşılık … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yemek — 1. is., ği 1) Yemek yeme, karın doyurma işi Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni. N. Cumalı 2) Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam 3) Günün belli saatlerinde yenilen besin Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir. Arada bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
adı çıkmak — 1) kötü bir ün kazanmak Onun adı çıkmış yoksa fena adam değil. 2) hakkı olmayan bir ün kazanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük